3 Haziran 2013 Pazartesi

SİYASET


Siyasete girmeyi aslında hiç istemem. Siyasetten ve siyasetçilerden nefret ederim. Çünkü siyaset varsa partiler ve karşıt görüşler vardır. Kavga vardır.
Mecliste uyuklayan vekiller vardır.Dinimden vazgeçerim partimden vazgeçmem zihniyeti vardır. 
Bana göre Türkiye'nin kanını emen bir canavar olan siyaset. Bu ülkenin en başrol konusudur. Bu yüzden konuyu siyasete girmeden çözemeyiz.

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Herhangi bir partiyi desteklemiyorum! Seçimlerde muhtemelen adını bile duymadığım kazanma şansı olmayan bir partiye oy vereceğim.
(Babam duysa oturur uzun uzun AKP yi savunur bana ama dediğim gibi partilerin hepsi ... neyse içeri girmek için henüz çok gencim.)

Muğla'da okuyan bir öğrenci olarak, öğrenci gözünden gördüklerimi yazayım.
Muğla üniversite kurulduğundan bu yana gelişmekte olan bir şehir. Doğası ve turistik yerleri açısından mükemmel bir yer. 
Halkı öğrenciden geçinen ve genel olarak CHP yi destekleyen solcu bir kesim. Her seçimlerde aynı adamlar seçilir. Fakat Muğlada belediye hiç çalışmaz.
Pardon çalışır. Sürekli olarak park ve çeşme yapar. Yağmurlu havada fıskiyeleri açıp çimleri sular. 

Muğla'da alt yapıda yoktur. Tuvaletler kanalizasyonda gitmez. Evin altında birikir sonra vidanjör gelir onu çekip gider.
Bu esnada ortalığı saran kokuyu aklımdan geçirmek bile istemiyorum.Alt yapı olmadığından en ufak yağmurda sel olur. Yollar çöker ve halk perişan olur.
Senede 3-4 kez aynı yollara asfalt dökülür. Ama Muğla halkı şikayet etmesine rağmen aynı belediye başkanına oy verir.
Bu da demek oluyor ki. İnsanlar hizmete değil görüşe oy veriyor.

Ve bu insanlar kendi görüşü dışındaki bütün insanları koyunlukla, cahillikle suçluyor. En çok şaşırdığım noktada bu işte.
Hayatı boyunca kitap okumamış, televizyon başında magazin haberlerini kovalayan insanlar kendini aydın zannediyor.
Burada Muğla halkını yargılamıyorum. Bu bana düşmezde zaten. Fakat bunu hepimiz yapıyoruz. Farkında olmadan görüşlere bağlanıyoruz.
Desteklediğin parti alalade kötü bir iş yapsa bile kendimizce bahaneler bulup yine kendimizi kandırıyoruz. 
Yazık. Çok yazık.

Ya sonra? 15.000 TL alıp mecliste uyuklayan vekiller, örtülü ödenekler, torpille 2 günde iyi yerlere gelen akrabalar...
Bazen düşünüyorum. Kendi partimi kurup keyfime mi baksam? Kendi görüşümüde bulurum. Gelirken sağcı giderken solcu. Azcıkta ortadan.
Halka hizmete de gerek yok. Arada emekli maaşına zam yapar, insanların yüzünü güldürürüm. Konuşmalarımda da diğer partilere sataşırım yeter. 
Hepsinin yaptığı bu değil mi?