Çocukken geleceği düşünürdüm. Bir gün kocaman bir adam
olacaktım. Her zaman yetişemediğim ışık düğmesine yetişecektim. Sonunda yetiştim.
Büyüdüm. Şimdi de çocukluğumu
düşünüyorum. O zamanlar hedefim buydu. Keşke şimdi de öyle olsa. Tek derdim
ışık düğmesi olsa. Tek derdim sabah 6-7 gibi başlayan çizgi filmlere
uyanabilmek olsa. İş, okul endişesi olmadan, temiz ve saf yaşasam. Fakat göz
açıp kapamadan geçti çocukluk. Şimdi bir rüya gibi geliyor o zamanlar…
Çocukluk güzeldi çocukluk…
Çocukluğum İstanbul Kadıköy’ün bir mahallesi olan
Fikirtepe’de geçti. Varoş bir mahalle olup gecekonduların bol olduğu bir
sokaktı. 17 sene orada yaşadım.
Fikirtepe…
“Biz fikirtepe
çocuğuyuz olum akıllı ol!” “Benim dayımın çocukları mermiye kafa atıyor olum!”
gibi sözcüklerin bol geçtiği, atarlı gençleri olan yabancıya karşı tehlikeli
ama yerlisine göre güvenli olan nacizhane mekân.
Daha 5-6 yaşlarımda sokaklarında koşar oynardım. Öyle balkon
çocuğu gibi yetişmedim. Annem her zaman peşimden koşup “Ay! ay! Dikkatli ol
oğlum!” diye bağırmadı hiç. İyi ki de yapmadı.
Düşüp dizlerimi kanatınca koşa koşa anneme gitmezdim. Arkadaşlarım sanki
bacağım kırılmışcasına koluma girip hemen sokağın başındaki camiye kadar
taşırdı, bende dizlerimi şadırvanda yıkar hiçbir şey olmamış gibi koşmaya devam
ederdim.
Bir abim ve ondan bir farkı olmayan 4 arkadaşım vardı. Tanıştığımızda 4-5
yaşlarındaydık ve o gün bugündür hiç ayrılmadık.6 kişilik küçük grubumuzda
çocukluğa dair her şeyi yaptık. Bütün sokak oyunlarını ve çocukluğa dair her
şeyi…
Uzuneşek, saklambaç, misket (oyun havası olanından değil
tabi. Aslında yeri gelince onu da yaptık ama neyse) ardı arkası kesilmeyen
futbol maçları ve daha onlarcası…
Bir CIA gibi planlı hareket ederek bahçelerdeki erik
ağaçlarına dalardık. Sahibi süpürgeyle kovalayınca grup halinde geri
çekiliyorduk. Fakat akşam ailelere şikâyet edilme sorununa bir çözüm
bulamazdık. Biraz azardan sonra ertesi gün tekrar o ağacın üzerindeki erikler
bize bakar, resmen bizi çağırırdı. Bizde evde dolapta erik olmasına rağmen
dayanamaz yine ağacın dallarına tünerdik. :)
Akşam ezanı okunana ve babamız eve gelene kadar dışarıda olurduk. Çünkü
sokaklarımız güvenliydi. Küçük ve dar olduğundan arabalar geçmezdi. Herkes bizi
tanıdığından başımızda hep bir büyük var gibiydi. Düşünce tutup komşumuz
kaldırır, korur kollar, babaya da bir selam söyletirdi ve giderdi. Zaten
annelerimiz kapıların önünde taburelere oturur. Büyük bir semaver çay eşliğinde
örgü örüp muhabbetin dibine vururdu. Mevsim yaz ise kapılar hep açık kalırdı.
Hırsız için endişemizde olmazdı. Çünkü yabancı kişi sokağın sınırlarına girdi
anda fark edilir, pencerelerden takip edilir. Çok şüpheli hareketleri varsa
mahallenin büyüklerinden biri gidip adamla muhabbet eder, amacını anlardı. Eğer
kötü bir niyeti olduğu sezilirse sopalar, süpürgeler ile gerekli göz korkutma
işlemi yapılır ve sorun çözülürdü. :)
Misket ve kart oyunlarıyla stratejik düşünme yeteneğimiz, cesaretimiz gelişti. Kaybetmeyide kazanmayı da daha çocukken öğrendik. bu sebeple kayıplar yaşadığımızda sorunlu çocuklar gibi intihara yönelmedik.
Misket ve kart oyunlarıyla stratejik düşünme yeteneğimiz, cesaretimiz gelişti. Kaybetmeyide kazanmayı da daha çocukken öğrendik. bu sebeple kayıplar yaşadığımızda sorunlu çocuklar gibi intihara yönelmedik.
3-4 saat süren mahalle maçlarımız olurdu. Sokak başlarına 2
taş koyar hayali kalelerimizi beynimizde çizer ve oyuna başlardık. 5 de devre
10 da biter diye anlaşırdık. Eğer maç çok eğlenceliyse ve henüz hırsımızı
alamadıysak 30 da bitere kadar giderdi. Top sahibi eve çağırılsa topunu alıp
gitmezdi.
İşiniz bitince bizim balkona atın. Topu patlatırsanız parasını alırım der giderdi. Top patlasa da paranın peşine düşmezdi kimse. Çünkü sokakta top eksikse biri gider alırdı ve o top sokağa zimmetlenirdi. :D
İşiniz bitince bizim balkona atın. Topu patlatırsanız parasını alırım der giderdi. Top patlasa da paranın peşine düşmezdi kimse. Çünkü sokakta top eksikse biri gider alırdı ve o top sokağa zimmetlenirdi. :D
Saatlerce top peşinde koşunca haliyle acıkır, susar, ve
yorulurduk. Yinede eve gitmezdik. Giriş katta bir evimiz vardı. Dışarıdan
pencereye ulaşmak kolaydı. Hemen mutfak penceresine koşar.
Oradan annemin uzattığı börek, poğaça, su, meyve gibi
gıdaları alır kaldırımda dinlenirken bir yandan da yerdik ve oyunumuza devam
ederdik. Orası bize kocaman bir ev gibi gelirdi…
Kentsel dönüşüm adında evimizi yıktılar. Başka bir semte
taşındık. Büyük büyük binaların olduğu sokaklarında çocuk sesi olmayan sessiz
bir sokağa. Ağaçtan yenen eriğin tadını bilmeyen çocukların olduğu bir yerdi.
Düşüp kalkmayı, koşup yorulmayı bilmeyen çocukların olduğu bir yerdi. Çocukların
top oynamak yerine evinde pes oynadığı bir yerdi. 90 ların çocukları olarak biz
bunları yaşayan son nesil olacağız gibime geliyor.
Tabi bizim zamanımızda playstation yoktu. Olsa beklide bizde
evde yaşayan asosyal çocuklardan olurduk. İyi ki yoktu. Ama öyle hemen ezdirmem
o zamanları. Belki playstationumuz yoktu ama ondan daha güzel atarimiz vardı.
Tesisatçı Mario vardı. Tank 90 vardı. Biriktirdiğimiz atari kasetleri vardı…
Yarım saatte orta sahaya gelen, gol
atarken dakikalarca düşünen Tsubasa’yı, Gölgelerin gücü adına gezen He-man’i ,
Pokemonu, atari oyunlarını hatırlayan bir neslin çocuğu olmaktan gurur
duyuyorum. 90 ların çocukları
olarak şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Ve o zamanları özlüyorum.
Biraz nostalji yapalım...
![]() |
RADYO KASETLERİ |
![]() |
ALF |
![]() |
ÇILGIN BEDİŞ |
![]() |
HE-MAN |
![]() |
OYUNCU KARTLARI |
![]() |
ATARİ KASETLERİ |
![]() |
ÇAKMAKTAŞLAR |
![]() |
JETGİLLER |
![]() |
KAPTAN MAĞARA ADAMI |
![]() |
TASO |
![]() |
SANAL BEBEK |
![]() |
CAPRİ- SUN |
![]() |
SOLO TEST |
![]() |
VİKİNGLER |
![]() |
ZEYNA |
![]() | |
TSUBASA |
![]() |
SIDIKA |
0 yorum:
Yorum Gönder