18 Nisan 2013 Perşembe

EĞİTİM SİSTEMİ

Daha önce 2 yıllık bir üniversite okuduğumu yazmıştım. Keşke 4 yıllık bir üniversite okusaydım. Keşke evde pineklik etmeyip sınavlara çalışsaydım. Aslında 8. sınıfa kadar inek sayılabilecek biriydim. Arkadaslarım dershanelere gider, denemelere girer, günde 5-8 saat ders çalışırdı. Ben bunu hiç yapamazdım ve çokta anlamsız gelirdi. Robot misali programlanıp ona uymak benim asi ruhuma göre değildi. Sınıftaki o robotları görürdüm. Sosyal hayat sıfır. Annesi çalışsın diye ekmek almaya bile yollamıyordu. 1 sene kadar bu monoton hayatı yaşamak...
Düşünürken bile içimin sıkıldığını hissederdim. Hem neden ben arkadaşlarımla yarıştırılmak zorundaydım ki?
Bugün Ahmet 70 net yapmış ben daha fazla yapmalıyım!!!
Ayşe 2 saat fazla çalışmaya başlamış. Aman Allah'ım!

Ne için bu yarış? Çalışırsın, bu yarışı kazanmak için koşturursun. Çabalarsın! Çabalarsın! Yarın seni işe alsın diye CV uzattığın adam liseyi yarıda bırakmış biri çıkar. Sonra düşünürsün acaba ben boşuna mı koştum?

Bunu okuyup "harbi lan çalışmıyorum" deme. Çalış ama bir hedefin olsun. Ne için çalışıyorsun?
Güzel bir üniversite kazanıp iyi bir işe sahip olmak için!
Bırak güzel bir işi sen ne istiyorsun? Meslek veya alan seçimi yaparken bu iş için uygun olup olmaya bakılmıyor nedense... Hmm tıp mı? Bunda iyi para var. Bir doktor nerden baksan 4-5 bin alır. Yaz anasını satayım!

Yaz anasını satayım yaz... Kan görmeye dayanabilir miyim? Ameliyat stresini kaldırabilir miyim? Bir insanın hayatını ellerime alabilir miyim düşüncesi nerede? Sonra da Türkiye de neden hiç bir iş tam yapılmıyor? Neden kimse işinde uzman değil? Zaten eğitim tam verilmiyor üstüne bir de yeteneği veya isteği olmayan bir iş yapıyor. Sen bu adamdan ne beklersin?
Aslında tıp öğrencisine coğrafya tarih sorulan bir sistemde öğrencilerin böyle yapması çok normal... Çünkü sistem yamuk! Sen istesen de dik duramazsın!

En basitinden müzik dersini ele alalım. Yıllarca bize öğrettikleri şey do, re, mi, fa, sol, la, si, do birde bemoller var onları boşverin deyip geçiyorlardı. Sonrada blok flütü tutuşturuyolardı elimize...
Koyunsunuz bari kendi kavalınızı da kendiniz çalın der gibi. Küçük yaştan çocuğun kafada müzik bu olarak kalıyo. Hiçbir eğlencesi yok. Çünkü hocası ona 45 dk boyunca sol anahtarını düzgün çizmeyi anlatıyor. Şu an Türk öğrencilerine müzik dersi nedir diye sorulsa "o ders mi yauv?" der. Çünkü o ders her zaman boş geçen 45 dakikayı gır gır ve şamatayı temsil etti. Çünkü o kaynatılmış bir dersti.
Sonra?
"Yav bu gavur müziği bile güzel yapıyor" diye söylenir, sonrada dam üstünde un eler diye mırıldanarak hayatına devam edersin. Yurt dışındaki okullarda adam istediği enstrümanı seçiyor ve onda profesyonel oluyor. Üstüne beste yapıyor. Yanlış anlamayın başka ülkeleri üstün görmeyi sevmem. Ne varsa batıda var kafasında da değilim ama iyi yanlarını da görüp uygulamazsan bu aptallıktır.
5. sınıftan sonra İngilizce dersi almaya başlıyoruz. Yıllarca bize öğretilen I go, You go, We go... Üniversiteye kadar bu eğitimi aldıktan sonra bir turist karşısında projeksiyon görmüş tavşan gibi oluyoruz. Sonra karşındaki sağırmışcasına bağırarak heceleye heceleye BURDAN! GO! GO! GO! ORDA! OR-DA! OTOBÜS!! O-TO-BÜS!!
Bir arkadaşım var aşırı zeki bir çocuk. Beyni aşırı faal, yerinde duramıyor size abartısız söylüyorum adamın eline eski bir radyo,biraz kablo ve pense versen sana robot yapar. Fakat okulunda bir atölye yok ve malzeme sıkıntısı var!
 Üzerindeki çamur silinse ışıl ışıl parlayacak insanlar böyle böyle parlaklığını kaybediyor. Belki yazdıklarım saçmadır. Belkide çok büyük ders veriyodur bu önemli değil. Ben kendimce gördüğüm yanlışları yazdım. Kim bilir belki M.E.B ten birileri masa başında oturmuş çayını içip internette sörf yaparken bu yazıyı görür. Belki ona da yanlış gelir ve bir şeyler yapmak için çabalar. Belki de ülkeme bir yararım olur.
Ama dediğim gibi BELKİ...

NOT: Büyük hedeflerim var. Yakında Türkiye'nin sayılı zenginlerinin arasında olamasamda sisteme uymak için koşturan insanlardan daha zengin olacağıma inanıyorum. Yani inşallah :)

13 Nisan 2013 Cumartesi

Olumlu Düşünce

Şu hayatta hepinizin bir derdi vardır.

Sevgilisi terk etmiştir, para sıkıntınız vardır, dersler kötüdür vs. vs.
Peki ne yaparız bu durumda?
 Suratımızı asar, kadere lanet eder, hep beni mi bulur? diye şikayet ederiz. Ama şunu unutmayın...

Hayat aynaya benzer; sen ona küsersen, o da sana küser sen ona gülümsersen, o da sana gülümser.

Ben olumlu düşüncenin gücüne inanan biriyim ve hayatım boyunca pozitif olmak için uğraştım. Sizede bunu tavsiye ederim. Çünkü kusursuz bir yaşamınız olmayacaktır.
Hayatta bir şeyler mutlaka ters gidecektir. Belki bir gün dibe çökeceksiniz. Tam ben battım, bundan daha aşağısı yoktur diye düşünürken daha da derine çekileceksiniz.

Bu durum karşısında hayata küsmeniz, surat asmanız size bir yarar sağlamayacaktır. Dipten yüzeye çıkarmayacaktır. Peki pozitif olmak, gülümsemek mi kurtaracak bizi? Hayır!
Ama dipte bile olsanız mutlu bir hayat yaşamanıza neden olacaktır.




Size Pollyanna olun demiyorum. Kolun koptu ama öteki var üzülme de demiyorum. Kolunun kopmasına üzülmen çok doğal. Üzülmelisin. Fakat üzülünce kolun yeniden çıkmayacak. Öldürmeyen şey güçlendirir mantığıyla harket edip daha güçlü biri olarak bu olayı sonuçlandırman yararına olur.

Birinin karşısında uzunca bir kahkaha atsanız. Karşınızda kişide kahkaha atar. Yukarıdaki bebek resmine baktıkça gülümsemeniz bunun bir örneğidir. Karşınızdakinin hiç bir sebebi olmasa da, bu yaptığı ona anlamsız gelse de sana eşlik edecek. Çünkü mutluluk bulaşıcıdır.

Hiçbir sebep yokken ikinizde deliler gibi eğlenceksiniz. Size bir kaybıda olmayacaktır.

Hayatı çekilebilir hale getirmek sizin elinizde... Ya gidip tek başınıza melankolik şarkılar dinlersiniz ya da hareketli bir müzik açıp abuk subuk hareketlerle dans edersiniz. Seçim sizin.

Zor Zamanlarım...

Tatil.. her öğrenci gibi benimde okul zamanında iple çektiğim okuldan ve derslerden uzak kaldığımız durum yada oluşum.. Başta çok iyi başladı tatilim tw başında amaçsız yatıyordum mutluydum..
Ama ilerledikçe tadı kaçmaya başladı.Sürekli yatmak sıkıcı olmaya başlamıştı yapacak bir iş aradım ama bulamadım dışarı çıktım boş boş dolaştım olmadı ve yine eve döndüm..

Yapacak birşeyim yoktu her gün sabah yataktan kalkıp tw önündeki koltuğa yatıyordum..
Amaçsız ve düşüncesiz bir şekilde yatıyordum sadece. Önce mutfağa gidip beni hayatta tutacak ağzımı dolduracak bir takım karbonhidrat kucaklayıp yaklaşık 2 metre karelik yaşam alanım olan koltuğuma gidiyordum..

Kumandamı aldıktan sonra gerekli düzenlemeleri yapıp büyük ve yorucu bir serüvene başlıyordum "Zap yapmak"

Bir yandan karbonhidratları (bisküvi, kuru yemiş, çikolata ws.) tüketirken zap yapıyordum.Ne kadar zor bişey olduğunu tahmin edemezsiniz. Durumum iyice kötüye gidiyordu.. Sadece tuvalete gitmek için ayağa kalkıyordum ki gitmemek elimde olsa gitmezdim o kadar üşenirdim.
İyice asosyal olmuştum ve dahada kötüsü sabah kuşağı kadın programlarını izlemeye başlamıştım..

Etrafım artık yemekler, çikolata ve bisküvi paketleri, boş tabaklar, bardaklar, kola şişeleri tarafımdan çevrelenmişti. Beynim durgunluğa isyan ediyodu.Ama şöylede birşey vardı..

Bulunduğum ortama uyum sağlamaya başlamıştım bu bir çeşit mutasyon gibiydi..

Artık az oksijenle bile nefes alabiliyor az ışıkta çok iyi görebiliyordum dahada ilginci koltuğa uyum sağlamıştım bir bukelemun gibi.Koltuğun desenini almıştım ve artık yatınca görünmüyordum. Yıkanmıyordumda.. Tamam çok kötüde kokuyordum ama o benim özel parfümümdü ve ben rahatsız olmuyordum..Birçokta dost edinmiştim üzerimde ve artık yemeklerde barınan bakterilerle dost olmuştum. Onlara isim bile koymuştum..

Ama o gün hayatımı değiştiren birşey oldu. Annem elinde çöp poşetiyle geldi ve git çöpü at dedi..

İtiraz ve bahanelerimle bir sonuca ulaşamamıştım bu son kaçınılmazdı dışarı çıkacaktım.Zorlanarakta olsa etrafımdaki artıkları aşarak koltuktan kalkmıştım.. Ayakta kalmak başta zor gelmişti ama yürüdükçe açılıyordum.Üzerime yapışan pijamamı kazıyarak çıkardım duş alıp kıyafetlerimi giydim.Bir yandanda düşünüyordum 2 sokak ilerdeki çöpe gitmek için neden bu hazırlık?

Ayakkabılarımı giydim ve elimde poşetle merdivenlerden indim ve artık sokakla aramda sadece demir kapı vardı.Düğmeye bastım ve kapıyı ani bir hareketle kendime doğru çektim.Bir anda yüzüme vuran temiz hava dalgası ve kör edici güneş ışınlarıyla sarsıldım kendimi toparlayıp dışarı çıktım..

Temiz hava yüzünden nefes alamıyor ve gün ışığı yüzünden ise gözlerimi açamıyordum.Zamanla dışarıya alışmıştım. İnsanlar yürüyor, kuşlar uçuyordu..
Herşey mükemmeldi.. Gözlerimden süzülen yaşları durduramıyordum sokağın ortasında böğüre böğüre ağladım..
Bu zor zamanlarda böyle geride kaldı.

10 Nisan 2013 Çarşamba

T.C GERGİNLİĞİ

Son zamanlarda internetin yeni fenomeni olan ismin başına T.C yazma olayını kendimce yorumlamak istiyorum. Olayı bilmeyen varsa kısaca özet geçiyorum.
Ansızın sanal alemde bir haber patladı.

"Devlet kurumlarının isimlerinin başındaki T.C ibaresi kaldırıldı!"

Bunun üzerine insanlar tepki amaçlı Facebook, Twitter gibi sanal ortamlarda hesap isimlerinin başına T.C yazdı. Sonra bunun İnci Sözlük tarafından yapılan bir şaka olduğu anlaşıldı. Bazıları buna  provakasyon adını verdi. Açıkcası bu olaya günlerce güldüm. Sanal ortamda karşılaştığım her T.C isimli arkadaş durumu daha komik kılıyordu.
Tabi bu durumun altında kalmamaya çalışan T.C yazanlar (T.C grubu diyeceğim onlara) bir vatanserver davranış olarak gösterdiler. Israrla T.C ismini silmediler. Çünkü sildikleri takdirde kandırıldıklarını kabul etmiş olacaklardı.

İnci sözlüğün eğlence düşüncesiyle yaptığı bu hareket aslında çok önemli bir şeyi ortaya çıkardı. Biz birer koyunuz. Belki T.C grubu alınacak ama ne yazık ki bu böyle...

Bana göre İnci sözlük çok güzel bir oluşum. Amacım yağ çekmek değil. Böyle düşündüğüm için yazıyorum. Tamamen halktan ve genç beyinlerden oluşan mizahi yönü güçlü bir grup. Hiç bir çıkarları, rantları, taht kavgaları olmayan evindeki okulundaki insanlar bunlar. Son zamanlarda sanal alemde gündemi belirleyen en önemli unsurlardan biri olduğu da şüphesiz!

Eğlence amaçlı yaptıkları bu olay (provakasyon olmadığı kesin) insanları birbirine düşürdü. Çünkü insanların yüzüne yanlışları vuruldu. Çünkü İnci sözlüğe göre bu grubun hepsi Sazan.avi idi.

Bence de bu Sazanlıktır. Sanal alemden duyduğun herşeye inanıp sazan gibi atlarsan atladığın şeyin bir kazık olduğunu gördüğünde de şikayet etmeyeceksin...
Aslında bütün olay burada... Sen koyun olursan kullanırlar. İnci Sözlüğe burda hak vermemek elde değil. Haklı olduğunu düşündüğü bi amacı vardı. Dikkat çekmek istedi ve yaklaşık 9 milyon kişiyi kullanarak bu işi başardı.

Şöylede bir şey var aslında...
Yarın T.C yazısı değilde, Türk bayrağı kaldırılacak haberi duyulsa, bu T.C grubunun yapacağı tek şey "Türk bayrağının kaldırılmasını kınıyoruz!" etkinliğine katılmak olur.



Savaş hala devam ediyor...

Bir tarafta ölümüne eğlenen bir grup, diğer tarafta koyun olmakta direnen bir grup...
Hayırlısı.

YAZAR HAKKINDA

Aslında önce kendimi biraz tanıtmalıyım. Henüz okurum olmasada ben varmışsınız gibi düşünüyorum. :) Çünkü bana göre olumlu düşünce, hayata yansır ve hayatta sizin için daha çekilebilir bir hale gelir...

Blogun isminden de anlaşılacağı gibi ben Mahmut. İsmi okuyunca kaba saba kıllı bi herif silüeti oluştuğunu bende biliyorum ama öyle değilim. 20 yaşındayım. Aslen Gümüşhaneliyim, doğma büyüme İstanbulluyum. Muğla Üniversitesi 2 yıllık Elektronik bölümü okuyorum. 2 yıllık bir üniversite... Genelde bunu duyan "hmm" deyip adamdan saymama moduna giriyo ama umarım sizde olmaz bu. Hazır olun 2 darbe!
Ben bir 2 öğretimim!!!
Yani eğitimde olabilecek en alt seviye...
Bunu abartılı bir şekilde yazmam garip geldiyse 2. öğretim öğrencilerinin devlet tarafından öğrenci sayılmadığını bilmiyorsunuz demektir. Bu şaka değil. 'Öğrencilere' parasız eğitim projesini başlattılar ve 2. öğretimler bu projeye dahil edilmedi. Çünkü biz öğrenci değiliz.
İşte adalet :)
Neyse son zamanlarda beni rahatsız eden şeyler oldu. Bunları yazma gereği hissettim. Ben 20 yaşındayım. Çok akıllı ya da aşırı bir zekaya sahip de değilim. Ama bana göre en aptal insandan bile birşeyler öğrenilebilir.
Yanlış düşünebilirim. İmla hatası yapabilirim. Bunları yapmam diye bi iddiam da olmadı. Eğer bu yazıları okuyacak olursanız bu hatalarımı görmezden gelmenizi rica ediyorum. Siz sadece alabildiğiniz bilgiyi almaya çalışın.
Umarım biraz olsun insanlığa bir katkım olur...

9 Nisan 2013 Salı

İNSAN OLMAK


Geçenlerde farkettim. Galiba insan olmayı unutuyoruz... 
Sonbahar olmasına rağmen sıcak bir Muğla günü, hava yazın fragmanı gibi. Hani böyle günlerde içinde bi coşku bi mutluluk olur ya. Heh!. Aynı öyleyim. Pollyanna gibi...Böyle salsan kırlara böceklere selam verip, kuzularla dans etcem o kıvamdayım. He bide mal mal sırıtıyorum. 

Muğla merkezde Kışla parkı var büyük güzel bi mekan. Hava güzel ya mangalcılar doluşmuş çoluk çocuk ana baba günü. Yattım çimlere her 2-3 metrede bir emekli amcalar yatıyo zaten. Amcanın biriyle hava çok güzel muhabbetine koyulduk. Sonra bana nereli olduğumu sordu.
Gümüşhane dedim. Yüzünde bi bozulma oldu. "Hee doğu tarafları" dedi. Karadenizin doğusundan olduğumuzdan "sayılır." dedim. (Bundan gerisini diyaloglu anlatayım)
+Sizin oralarda terör olayı çok oluyo dimi? Oralar buraya göre pek bi cahil. 
+Yoo Karadenizde terör az olur.
 -Nasıl yani Gümüşhane Karadenizde mi?
 +Evet (Bu arada içimden: Daha herifin harita bilgisi yok cehaletten bahsediyo angus. dedim.)Sonra bana insanlığı unuttuğumuzu düşündüren o soruyu sordu.
 -SEN NECİSİN?
 +Necisin derken?
-Ya işte sağcı mısın solcu mu? Türk müsün? kürt mü? Necisin işte.

 Biraz sessiz kaldım (Bu sırada aydınlanıyodum) ve dedim ki
.+Ben İnsanım amca sen necisin?Biraz düşündü. Sustu...Aslında hepimiz biraz düşünmeliyiz. Burada önemli olan havanın güzel olması ya da amcaya yaptığım kapak değil. Önemli olan birbirinden kopuşumuz. Önemli olan insanlığımız. Bir düşünsenize ne kadar çok gruplara bölünmüşüz?
 Sadece siyasi tarafından baksak Sağcı. Solcu. Komünist. Faşist. bu "ist" ler uzar gider. Ve daha bunun Nurcusu var. Süleymancısı var. İngilizi var. Fransızı var. Bide bizim Temel var. :D 

Şaka bi yana. Ne durumda olduğumuza bakın. Oysa ne farkımız var ki birbirimizden? Bir sağlık sorunumuz yoksa hepimizin 2 gözü, ağzı, burnu, duyguları var. Hepimiz doğmuşuz ve yaşam mücadelesi veriyoruz ve yine hepimiz bir gün öleceğiz. Hepimizin gülüşü, hepimizin ağlayışı aynı... Gerisini siz düşünün.Dinlemeyi bildikten sonra en cahilden bile birşey öğrenilir.(Okuyor olsanız da) Sizlere tek bir şey öğrettiysem ne mutlu bana...

 Not: Çok pis aydınlandım. Her an kendimle çelişip cemaatimi kurabilirim. Müridim olmak isteyen ulaşsın. :D

Mahmut Demet